[dropcap type=”default”]B[/dropcap]ana bir çok ortamda 7 Haziran sonrasında başlayan terör olaylarındaki artışın nasıl engelleneceği konusunda ne yapıldığı soruluyor. Biraz bunlardan bahsetmek istiyorum…
Yeni terör sarmalını Ebola virüsüne benzetebilirsiniz. Bir ülkede böyle bir virüs yayıldığında neler yaşanıyor ise bu yeni terör konsepti ve sarmalı karşısında da aynı şeyler yaşanıyor. Öncelikle bu hastalığın ne olduğu ve nereye saldırdığı araştırılıyorsa, terör olaylarında da şu anda aynı şeyler yapılıyor. Terörün teşhisi yapılırken neyi amaçladığı da bulunmaya çalışılıyor. Maalesef terör örgütünün neyi amaçladığı konusunda ülke içinde bir konsensüs sağlanmış gözükmüyor. Terördeki bu artışın nedenini kimisi çözüm sürecinin bitirilmesine bağlıyor kimisi başkanlık seçimiyle ilişkilendiriliyor. Kimisi de Suriye ve Irak dahil olmak üzere bölgenin yeniden şekillenmesinin bir sonucu olduğunu söylüyor. Açıkçası teşhis konulamadığı için de terör sorununa, tespit edilemeyen hastalıklarda olduğu gibi antibiyotik tedavisi uygulanıyor.
Terör, aynı virüs gibi direkt öldürmeye gücü yetmeyeceği için hayati organlara saldırıyor. Ankara’nın göbeğinde bombaları ardı ardına patlatarak da bu isteğine ulaşmaya çalışıyor. Vücut direnç göstermesi gerekirken bir anda sistem güçsüz düşmeye başlıyor. Aynı bizde olduğu gibi her bombanın ardından daha güçlü bir direnç göstermemiz gerekirken iyice içimize kapanıp kamplara bölünüyoruz. Bu yazımı yazarken İstiklal’de yine bomba patlıyor ve yine konuşulması gerekenler konuşulmadan kriminal konulara dalıyoruz. Biz kriminal olayları tartışırken birileri hayatta kalmaya çalışıyor ve görevlerini yapmaya devam ediyorlar. Aynı Ebola’da olduğu gibi bütün birimler kritik merkezlere adamlarını gönderiyorlar. Hastanın hayatta kalması için maddi ve manevi bütün gayretler gösteriliyor.
Çeşitli ülkelerdeki birçok terörle mücadele merkezine hem Emniyet teşkilatından hem de Silahlı Kuvvetlerden eğitmen seviyesinde tabiri caizse ulaklar gönderilmiş durumda. Bunlar sistemi yerinde inceleyerek Türkiye’ye adapte edilecek konuları tespit ederek öğrenmeye çalışıyorlar.
Ayrı bir eğitmen ekip çatışma bölgelerinde bulunarak yaşananları gözlemlemeye çalışıyor ve bir küçük ipucundan doğru çözümün ne olduğunu bulmaya çalışıyorlar. Her bölgede teröristlerin uyguladığı şablon tespit edilmeye çalışılıyor. Bu şablon üzerinden çözümler üretiliyor. Çatışma bölgelerinde personelin kendi başına bulduğu iyi bir nokta kayıt altına alınarak diğer ekiplere iletmesi için eğitim merkezlerindeki personele aktarılıyor. Bu çalışmaların bir kısmına gözlerimle şahit olduğum için çalışmanın temposunun inanılmaz olduğunu söyleyebilirim. Eğitim merkezlerindeki personel gelen bir uygulamayı kendi elleriyle kurdukları küçük eğitim alanlarında test etmeye çalışıyorlar. Amaç sahadaki personelin hayatta kalmasına yarayacak bir metodun tespit edilmesi.
Birbirinden farklı konseptlerde eğitilen güvenlik personeli ortak eğitim havuzları kurarak bilgi paylaşımlarında bulunuyorlar. Özel Kuvvet Komutanlığı, Dağ ve Komando Okulu, Jandarma Birlikleri, SAT ve SAS birimleri, Polis Özel Harekat unsurları birbirlerine eğitmenlerini göndererek farklı bakış açılarından yararlanmaya çalışıyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi eğitim merkezlerinde küçük birer şehirler kurularak bütün modeller burada denenmeye çalışılıyor. Yurt dışına gönderilen ekipler, teknolojik olarak bütün sistemleri yerinde inceliyor ve insan hakları kısıtlamaları değerlendirilerek direkt alımlarla malzemeler satın alınmaya çalışılıyor. İstanbul’da ve Ankara’da patlayan bombaların yüzlerce misli her gün farklı şehirlerin içinde patlamaya devam ediyor. İstanbul da patlayan bombanın daha fazlası aynı gün Nusaybin’de patladı ve üç güvenlik görevlisi şehit oldu. 40’a yakın personel ise yaralandı. Maalesef terör sivil vatandaşlarımızı Güneydoğu’da evine sokmazken batıda evinden çıkmamaya zorluyor.